kadın...
karanın "ka"sı ile başlasa da adın
dilerim mevladan
hep ak olsun bahtın...
kadın...
annelik değil mi en ulvi payen
bağışlamış mevlam zaten
ayaklarının altına serdiği cennetini
iyi huylu evlada hediye ederekten.
kadın...
evlat değil mi en mutena varlığın
büyütene kadar bitmemeli analığın
büyüttükten sonra da evlat için
hebadır derdi çileyi omuzlamadığın.
kadın...
evladın
daima baş tacın
verdiğin kadar alırsın mükafatın.
mağrur kadın,
genç ve güzel iken devranın
hep aynı gideceğini sanırsın
her ne sebeple olursa olsun
eğer terk ettiysen evladın
dertlenip üzülme sakın
mutlaka alırsın armağanın (!)
öptürürken nefretini emsallerine
bir yerlerden ses gelir de
nereden geldiğini anlayamazsın!
sen yırtın dur,
çocuk da doğururum,
kariyer de yaparım diye,
ve doğurduğuna
sahip olamamışsan eğer
o evlat
an gelir
yaptığın kariyerin haşmetinde
ibadet sayıp yokluğunun acısını,
girdabına alır seni,
döner durursun suçu kadere yükleyip,
değil fizana,
sürsen de dondurucu kutuplara,
yanarsın, yanarsın...
pişmanlık fayda etmez
ayaklandıkça devrilip,
kendi kararttığın bahtının karanlığında
bir kıvılcım, bir ışık diye
dolandıkça dolaşıp
ararsın da ararsın !
yok öyle yağma
çiçekler derleyip,
gülücükler saçacak
hayata katılan güzelliklere
övgüler atıp,
kof kariyerini
şakşaklatacaksın...
onunla da yetinmeyip,
kaf dağından
kıvılcımı sönmüş
kaknüs niyetine
turnalar uçuracaksın...
bilmeden, tanımadan
harın ah-ü zarına
düştü diye düşleyip,
ol şahı görünmez sır eyleyip,
dedikçe dediklerinin kodunu,
teşbihleyip mecnunun,
gönül kervanına yükleyip,
çizdiğin rah-ı sureti,
kaktüslerle süsleyip,
sundukça umuma,
Allah'ın sopası yok ama...
yürekteki en derin yara,
bir evlat çığlığında
vuruverir
insanın alnının şakına!

bir kadına evlat
ne büyük nimettir o,
hele ki, kız evladı...
Yaradan'ın kadına
en güzel armağanı.
minicik iken ayrı güzel,
bebeklikten çocukluğa geçişiyse
temaşanın en doyulmaz hali.
iki yandan bağlarsın saçlarını
tutarsın elinden, çıkarsın sokağa
gururla parlar gözlerin
yüreği yüreğinde
gözleri yüzünde
heyecanla beklersin
ilk "anne" kelimesini
işittiğinde bir meltem çıkar
çiçek, çiçek savrulur sema
o kelime misk-i amber
kokusundadır adeta
sormayın,
kelimeler kokar mı diye,
suçu kadere yüklenen bir hasret,
pişmanlık satırlarında
köze giriyorsa,
"anne" kelimesi de,
missler gibi kokar, hem de ne kokar !
baharın bağrında
ne güzeldir kırlarda özgürce
sere serpe uzanıp, yatmak
kapıldığın tatlı uyuşuklukla
tabiatın varlığını duyumsamak
ama
anne isen,
yanında evladın da olmalı,
minik ise
etrafında koşup oynamalı,
büyümüş ise,
okuduğun kitaba bir göz atıp,
hakkında seninle konuşmalı
o zaman varılır tadına
uzanıp yatmanın kırlarda
baharda.
yok öyle...
sıkıntıyı görünce
arkanı dönerek
çekip gitmek.
gideceksen şayet,
evladınla gideceksin
o da
mutlaka gideceksen.
neden gideceksen?
benim kitabımda
bir tek şart yazar gitmeye
var ise cana kast,
susarım.
yok şu imiş, yok bu imiş...
bırakın efendim,
hepsi bahaneye
birer kılıf imiş!
evladın var ise,
tüm kılıflar çöpe...
çekeceksin!
görünüyor işte
sarı saçlarından sen
sorumlu olmadığın gibi
elindeki de
süt küleği değil!
bir diyarbakır türküsünde
der ki,
"Başındaki Tellere (Lo)
Bak Şu Esen Yellere
Kıymet Verip Kim Bakar (Lo)
Sen Var İken Ellere"
ilmin selçuktan ise,
irfanın nereden diye sormayın
bir defter müptelasıyım,
diyarbakır türküsündeki gibi
başımdaki telleri
estiren yeller hep oradan
o zaman...
söylenecek tek söz,
yardım etsin sana Yaradan!
devamı mı?
"Kıymet Verip Kim Bakar (Lo)
Sen Var İken Ellere"
artık kim kime kıymet verip,
bakıyorsa...Looo!
"de gel" değil anam babam,
"de gel" değil!
"de git!"
yazı, nesirlikten de, nazımlıktan da çıkmadan
(çıkmak üzereyken yakaladım sanırım)
devam edelim.
Sisler arasından bakmaya çalışan
tarumarım,
görüyor gözüm seni ama
gönül gözüm değil!
bilirim anneliğin ve evlatlığın
nev-i şahsına münhasırdır
özenli ve müstetâb !
eh, ne demeli
yavrunu sana, seni yavruna
bağışlasın Ya Rabb.
Hakk'a yürümüşlere rahmet.
hani bir düşünür dememiş mi?
"..ne üz..! ne de üzül...!
ne kadar çok mutlu kişi eşittir o kadar çok mutlu zatım ..
mutluluk; sevgi, saygı, bilgi, üretme ve paylaşmanın toplamıdır"
eh... bundan iyisi can sağlığı
da,
acaba düşünen düşünür,
bu düşüncesini düşürürken ak kağıda,
gerçekten böyle mi düşündü acaba?
sanmam!
nedeni?
yaratıcılık adı altında ortaya dökülen onca bühtan.
aslolan,
niyet ise
nerede zer-nişan?
sonuç
hicran, hicran, hicran...
her ne kadar
kara kaşların, kara gözlerin
ferman yazdırsa da,
her ne kadar
sarı saçlarından sen sorumlu
değilsen mihriban,
"annelik"tir esas olan
bu satırları yazan da geçti inan
aynı kahır yollarından
ama...
bir tek farkla;
ister inanma , ister inan !
******
ve hep yanındaydı evladı,
şimdi meyvelerini topluyor...
iki minicik kız çocuğu ile...
harbiden canı ciğeri kızı da oldu bir de,
iki miniğin annesi.
kadınsan, evlattır aslolan
sen de ki,
yalan
yalan olsaydı,
çoktan eylenmişti
terk diyardan.
şair değilim,
ama gönül gözüm açık
soy sop palavra...
önemli olan insan.
ve sevgi, sevgi, sevgi...
işte böyle,
defter, defter dürülen mihriban.
yedi aylık zahmeti,
ahlara saydırmayan iradeyi veren Rabb'ime
sonsuz kere şükür ederken,
gönül canıma söz geçirişimin
acısı ise hiç dinmedi ve dinmeyecek !
************
kariyer mi?
haa... sahi unuttuk,
sizleri emsal alırsak,
fazlası var, eksiği yok!